Travma ve Reviktimizasyon Üzerine Araştırma Sonuçları

 

Travma bireyin ruhsal yaşamını etkileyen, günlük yaşamında olumsuz sonuçlar doğuran her türlü olay olarak tanımlanabilir. Travmayı olağan olumsuz yaşantılardan ayıran, kişinin yaşamına ya da beden bütünlüğüne tehdit ve/veya şiddet içermesidir. Ya da kişinin ölümle karşı karşıya kalmasıdır.

Dsm-5, travma sonrası stres bozukluğunun temel özelliklerini şöyle açıklamaktadır.

Gerçekten çok kötü bir şey olmuştur. Bir hasta ciddi bir şekilde yaralanır veya cinsel istismara uğrar; diğeri, ölümle veya çok yakın birinin yaralanmasıyla burun buruna gelmiştir; bir diğeri ise örneğin acil durum çalışanları (polis, itfaiye gibi) tekrar tekrar travmatik duruma maruz kalarak travmatize olur; üçüncü gruptakiler, kendilerine çok yakın birinin bir kaza geçirdiğini ya da başka bir şiddete maruz kaldığını öğrenir (Morrıson,2016).

Travmatik süreç, kişinin çaresizlik ve güçsüzlüğü ile karşı karşıya gelmesi durumudur. Travma yaşantıları, bireyin bağ kurma, anlamlandırma ve denetleme gibi mekanizmalarına hizmet eden baş etme süreçlerini ketleyerek kişinin en uç boyutlarda çaresizlik ve dehşet yaşamasına neden olurlar (Özden, 2018).

Çocuklar psikolojik, fiziksel ya da cinsel saldırganlığa karşı kendilerini koruyamazlar. Çocukluk dönemi travmaları erişkinlik döneminden daha ağır bir seyir gösterir. Çocukluk travmaları yıkıcı ve psikiyatrik sonuçları olan süreçlerdir. Bir kişi travmatik deneyimle ne kadar erken yaşta karşılaşırsa o kişi için travmatik deneyim o kadar yıkıcıdır.

Psikolojik, fiziksel ya da cinsel istismar genellikle en tanıdıkları tarafından çocuğun yaşadığı ortamında meydana gelir. O nedenle çocuk ne bulunduğu ortamdan uzaklaşabilir, ne savaşıp mücadele edebilir, ne de yaşanılanları kabul edebilir. Otomatik ve primitif psikobiyolojik bir savunma düzeneği olarak dissosiyasyon bu şartlarda, yaşanılan travmanın bedensel ve ruhsal etkilerinin uzaklaştırılmasını sağlar. Travma ile ilgili her şey -travmatik duygu, düşünce, algı gibi- bir kapsülle çevrilip bilinçten koparılır ve normal koşullar altında hatırlanamayacak kadar uzaklara gönderilir. (Fedai, 2016).

Çocukluk çağı travmalarına maruz kalan kişilerin yeni travma yaşantılarına karşı kendilerini koruyamadıkları ve nerede ise riskli ortamları buldukları düşünülmektedir. "Reviktimizasyon", yani yeniden kurban olma anlamına gelen bu örüntü tekrarlama eğilimindedir (Şar, 2000).

Literatür çalışmalarında çocukluk çağı travmaları ile madde kötüye kullanımı ve yeniden mağduriyet arasındaki birbirini tetikleyen, devam ettiren ilişki dramatik bir şekilde görülmektedir.

Madde kötüye kullanımı olan yüksek riskli grupta bulunan kişilerle yapılan çalışmalarda, bedensel ve cinsel istismarla birlikte maruz kalınan duygusal istismar ve ihmalin yetişkinlikte yakın partner şiddeti, evsizlik, fahişelik ve bunlarla birlikte madde kötüye kullanımı, yaşantıları ile  karşı karşıya getirdiği aktarılmaktadır (Yayak, 2018).

Disfonksiyonel bir aile içerisinde ebeveynlerince bütün savunma sistemleri çöktürülen ve hem dissosiyatif hem de travma sonrası stres reaksiyonları gösteren kişiler, dışarıdan gelecek travmalara karşı savunmasız konumda olduklarından dolayı onlar adına “reviktimizasyon” yani “tekrarlı mağduriyet yaşantıları” oldukça fazla deneyimlenmektedir (Öztürk, 2021).

Erişkinlerin veya yaşça büyük bir başka kişinin kendi cinsel doyumunu sağlamak amacıyla, karşı tarafın onayı olmadan veya kandırarak çocuğa yaptıkları tüm davranışlar cinsel istismar olarak tanımlanmaktadır (Ayreler ve ark., 2015).

Çocukluk çağı cinsel istismarına maruz kalan kişilerde reviktimizasyon daha sık görülmektedir. Kişinin yaşadığı şeye anlam verme çabası vardır. Çünkü kişi, yaşadığı şeyi anlamlandıramaz. Anlam verinceye kadar da travma kendini tekrarlar.

Çocukluk çağı cinsel istismarı erişkinlikte cinsel mağduriyet riskindeki artışla ilişkilendirilmekte ve bu kavram ‘yeniden mağduriyet’ olarak adlandırılmaktadır. Buna göre, travmatik bir deneyime uyum sağlayamayan kişiler, orijinal travma üzerinde bir hakimiyet anlayışı elde etmek için bu deneyimi yeniden deneyimlemeye farkında olmadan sürüklenebilirler. İstismarcı veya ihmal edici yerlerde büyüyen çocuklar olumsuz ortamlara uygun ilişki tarzlarını ve stratejileri öğrenir ve bunları ileri yaşlarda da kullanmaya devam ederler (Oruçlular, 2016).

Kişiler, istismarcı olabilecek partner seçimi ile ilişkiye başlamaktadırlar. Birey çocuklukta yaşadığı döngüyü devam ettirmekte ve yakın ilişkide aynı döngüyü tekrar neden yaşadığını ancak psikoterapi yardımı ile anlamlandırabilmektedir. Çocukluk deneyimlerinde cinsel istismar bulunan bireylerde duygusal olarak etkilenme ve bilinçdışı aktarma olasılığı daha fazla olmaktadır (Efe,2016).

Reviktimizasyon’un görüldüğü diğer bir durum ise sınır durum kişilik özellikleri olan kişilerin ilişki biçimleridir.

Sınırda kişilik özellikleri gösteren kişiler kişilerarası bağlamda yeniden travma (kişilerarası bedensel şiddet ve cinsel istismar) mağduru olabilir ya da kişilerarası işlevsellikte bozulma (yoğun ilişkiler, terk edilme korkusu, yüceleştirme ve değersizleştirme arasında gidip gelme) gösterebilir. Yeniden mağduriyet, sınırda kişilik organizasyonunda duygusal ve diğer ilişkilerdeki şiddet bağlamında yaygın bir şekilde ele alınan oldukça geniş bir olgudur (Ertürk, 2020).

Yorumlar

Popüler Yayınlar